OSMANLIDA ASTROLOJİ
Tarihe baktığımızda neredeyse tüm uygarlıkların ve kültürlerin gökyüzü ve gökcisimleri ile ilgilendiklerini görmekteyiz.
İslam tarihinde bilimin ilerleyişine bakıldığında, astronomiye dair gelişmelerin daha önceki verilere ilavelerle ilerlemiş, gözlem ve teorilere dair başarılı çalışmalar yapılmıştır. Astroloji, İslâm âlimlerinin telif ve tercüme eserleri yoluyla da Avrupa’ya ulaşmıştır. İslâm düşünce ve bilim tarihinde 11. yüzyıla kadar astronomi ve astroloji arasındaki ayrım netlik kazanamamıştır. “Gökküresi bilimi” anlamına gelen ‘İlm-i felek’ terimi İslâm dünyasında ‘felekiyyât, ilm-i nücûm, ilm-i nücûm ta’lîmî, sınâat nücûm, sınâat-i tencîm, ilm-i hey’e, ilm-i hey’eti’l-âlem” olarak da adlandırılan astronominin en yaygın karşılığıdır. İslami sınıflandırma içinde tabi ilimlerin bir alanı olarak görülmeye başlanan astroloji ve astronomi, İslam bilim literatüründe ‘İlm-i nücum’ olarak tek bir tanım altında toplanmıştır. Hem nesneler hem de insanın yaşayışı üzerine yıldızların etkilerini ele alan, Ebû Ma‘şer’in (Albumasar) ifadesiyle “Şimdiki zamanda ve de gelecek zamanda yıldızların kuvvetlerinin etkisinin bilgisi.” anlamına gelen ‘İlm-i nücum’ gök cisimlerinin gökyüzündeki konum ve hareketlerinden yola çıkılarak edinilen verilerin bir sistem dâhilinde yorumlanması sanatıdır.
Osmanlı imparatorluğunda ise kuruluşundan itibaren Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethine kadar pozitif bilimlerin pek bir rağbet görmediği tespit edilmiş. Astronomi ve matematiğe dair gelişmelerin Fatih Sultan Mehmet’in hükümdarlığı sırasında Türkistan’dan İstanbul’a davet edilen Alaeddin bir Muhammed Kuşçu ile başladığını görüyoruz.
İslam astronomi öğretilerini devam ettiren Osmanlı İmparatorluğu, dönemin ekolü olan Meraga ve Semerkand astronomi okullarını sürdüren bilim adamlarına sahip olmuşlardır. Bu sayede kendi ekolünde oluşturmak adına Osmanlı Devleti, egemenliğinin sürdüğü topraklarda daha önceki İslam devletlerinde görülmeyen müneccimbaşılık ve muvakkithane kurumları aracılığı ile astronomi çalışmalarını yönetmiştir. Bununla birlikte hedeflendiği kadar uzun ömürlü olmasa da İstanbul Rasathanesi kurulmuştur.
Yıldızları gözleyip bölgesel çalışmalarla çıkarılan çizelgeye ‘zic’ denilmektedir ve bir zic çıkarılması ortalama otuz yıllık bir süreyi kapsar. Cirf yöntemi kullanılarak gelecekten haber vermek adına hazırlanmış çizelgelere ‘Yıldızname’ adı verilir. Müneccimlerin eğitim ve gözlem alanı olarak kullandıkları alana ise ‘Muvakkithane’ yani ‘vakit belirleme yeri’ denirdi. Bilinen en önemli muvakkithanelerden biri de Ayasofya Müzesi’nin avlusudur.
Müneccimbaşılar, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden sonra sarayda yer almaya başlamış ve devletin yıkılmasına kadar bu durum böyle devam etmiştir. Müneccimbaşılar, saraydaki görevlerinin yanı sıra İstanbul Rasathanesi, Mekteb-i Fenn-i Nücûm ile İstanbul ve Anadolu’daki muvakkithanelerin yönetiminde bulunmuşlardır. Osmanlı resmî terminolojisinde ‘ser-müneccim’, ‘Ser-müneccimân-ı hâssa’, ‘Ser-müneccimîn’, ‘Baş müneccim’ gibi isimlerle anılan müneccimbaşılık, Osmanlı Devleti’nde 15. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın başlarına kadar varlığını devam ettiren ve yapısı itibariyle çok az değişikliğe uğrayan bir devlet kurumudur.
Her yeni yılda, nevruzda, padişah ve devlet adamlarına takdim etmek üzere Hicri ve Rumi takvim hazırlamakla görevli olan müneccimbaşılar bununla beraber astronomi ve astroloji ile de ilgilenirlerdi. Takvimlerde ise o yıl içinde gerçekleşecek bazı gökyüzü olayları ve tutulmalar kayıt altına alınırdı. Bu takvimlerin ilk örneği 1452 yılına ait olup, o yıl içinde Güneş’in Hamel (Koç) burcuna geçişi ile baharın başlangıcının müjdelendiğini, doğanın ritmini anlatan ve kozmolojik verilerin bulunduğu ifadeler görülmektedir.
Müneccimler, padişahlara özel meseleleri ve devletle ilgili önemli işler için uygun zaman dilimlerini belirlemekteydiler. Bu uygun zaman dilimi belirleme işine ise ‘Zayiçe’ ; zaman dilimlerine ise ‘Uğurlu Zaman’ anlamı gelen ‘Eşref saati’, ‘Vakti Muhtar’ ya da ‘Vakti Sad’ denilmekteydi. Hatta bu durum o kadar yaygın ve olağan bir hal almıştır ki önemli yapıların temelleri atılacağı sırada, sefer kararı alınacağı zamanlarda, padişahlar ziyafet vermeden önce, eğitim ve öğrenim zamanlarını belirlemede, nikâh ve sözleşme gibi resmi meselelerde aynı zamanda da devlet için gerekli satın alınacak bir şey olduğunda müneccimlere başvurulurdu. Dolayısıyla çağlar boyunca toplumun en eğitimli kesimlerinden biri olan müneccimlerin saraylarda ve devlet içinde pek çok yüksek rütbeli çalışanı ile ilişkisi olmuştur. ‘Tacizade Mahsure-i İstanbul Fetihnamesi’ isimli eserde Fatih Sultan Mehmet’in müneccimlerin belirlediği zaman diliminde İstanbul’u fethi için hareket başlattığı anlatılmaktadır. Böylece tarihte başarılarıyla anılan Osmanlı padişahlarının hayati kararları almadan önce müneccimlerin ilminden faydalanıldığı görüyoruz.
19.yüzyıl ortalarına doğru, Tanzimat Fermanı’nın ilân edildiği yıllarda açılan ‘Mekteb-i Fenn-i Nücûm’, Osmanlı tarihinde astronomi eğitimi için açılan ilk ve tek okuldur. Müneccimbaşılar riyazet ilmi, takvim, horoskop okuyabilme, astrolojik ve astronomik ilimler hakkında bilgi sahibi olmak zorundaydılar. Sonuç itibariyle dönemin ifadeleri ışığında toplumsal hayattaki görevleri ve önemleri böylece ortaya koyulan müneccimler, Osmanlı devlet teşkilatı içinde oldukça etkili roller üstlenmişlerdir ve kurumu varlığını cumhuriyet dönemine kadar sürdürmüştür. Müneccimbaşılar aynı zamanda kadılık ya da müderrislik görevinde bulunabiliyorlardı.
2.Bayezid döneminde müneccimbaşı olduğu bilinen ve tespit edilen ilk müneccimbaşı Şeydi İbrahim b. Seyyid’dir. Ardından Sa’dî b. İshak Çelebi (1540) müneccimbaşı olmuştur. Osmanlı Devleti’nde toplam otuz yedi kişi müneccimbaşılık yapmıştır. Osmanlı bilim literatüründe hatırı sayılır bir yere sahip olan Takıyyüddin Er- Rasıd yazdığı eserler ve hazırladığı astronomi cetvellerinin yanı sıra ilk İslam rasathanesinin kurucusudur. Siyasi meselelerde kendisine başvurulan ve hazırladığı zayiçelerin nokta atışı olması nedeniyle adı duyulan bir diğer müneccimbaşı Hüseyin Efendi’dir (1631 -1650).
Müneccimbaşılık, 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar bir değişikliğe uğramadan devam etmiştir ve 1924 yılında son müneccimbaşı olan Hüseyin Hilmi Efendi’nin vefatı üzerine yeni müneccimbaşı tayin edilmemek üzere kurumun işleyişine son verilmiştir.
OSMANLIDA BURÇLAR
21 Mart- 21 Nisan HAMEL (Koç)
21 Nisan- 21 Mayıs SEVR (Boğa)
22 Mayıs- 21 Haziran CEVZA (İkizler)
22 Haziran- 23 Temmuz SERETAN (Yengeç)
24 Temmuz- 23 Ağustos ESED (Aslan)
24 Ağustos- 23 Eylül SÜMBÜLE (Başak)
24 Eylül- 23 Ekim MİZAN (Terazi)
24 Ekim- 22 Kasım AKREB (Akrep)
23 Kasım- 22 Aralık KAVS (Yay)
23 Aralık- 20 Ocak CEDY (Oğlak)
21 Ocak- 19 Şubat DELV (Kova)
20 Şubat- 20 Mart HUT (Balık)
Osmanlıda Burç Uyumundan;
Ateşin dostu hava, düşmanı su,
Toprağın dostu su, düşmanı hava,
Havanın dostu ateş, düşmanı toprak,
Suyun dostu toprak, düşmanı ateştir.
Astrolog Nurgül Düzenli
Bireysel Danışmanlık için info@miraastrolojiakademisi.com adresinden ve 0533 428 47 02 iletişim hattından bana ulaşabilirsiniz.
Kaynakça
Prof. Dr. DİZER, Muammer (1993), OSMANLIDA RASATHANELER (Boğaziçi Üniversitesi)
AYDÜZ, Salim (2004), Osmanlı Astronomi Müesseseleri, Türkiye Araştırmaları, Literatür Dergisi, Cilt 2, Say› 4, 2004, 411-453
TUNALI KOÇ, Gülçin (2004), Osmanlı Siyaset Kültürünü Anlamada Kaynak Olarak İlm-i Nücûm: Sadullah el-Ankaravî, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt 2, Say› 1, 2004, 183-195