Ay Mitolojisi

 

Kadim çağlardan günümüze kadar Ay, insanı en çok etkileyen gök cisimlerinden biri olmuştur. İnsanların fiziksel, ruhsal ve sosyal sağlığına etkileri fark edilmiştir. Bütün dinlerde ve mitolojilerde Ay’ın tanrısal bir figür olarak yer aldığını görürüz. Astrolojide gecenin kraliçesi olarak andığımız Ayın,  farklı  mitolojik anlatımlarını detaylarına baktığımızda, her kültürde önemli bir yer aldığını görmekteyiz.

İslam’da Hicret olayı ile başlatılan Hicri Takvim Ay (kamer) Takvimi’ dir. Kuran-ı Kerim’de Kamer (Ay) Suresi vardır. Elli beş ayetten oluşan Sure’nin ilk Ayetinin Meali şöyledir: “Kıyamet yaklaştı ve Ay yarıldı.”

Yakın Doğu Mitolojisine baktığımızda; Ay tanrısının adı Sümerlerde Nanna olarak geçer. Akad dilinde Nanna’ya; Suen ya da Sin denilir. Bu tanrılar eril enerji olarak kabul edilirdi. Sin; Urfa – Harran bölgesinin Ay Tanrısıydı ve tarihte Urfa’da halkın Ay’ a tapınmaları vurgulu bir biçimde dikkat çekmiştir.  Bu durumun altında yatan en temel neden gündelik hayatın düzenlenmesinde Ay’ın, insanları diğer gökcisimlerinden daha fazla etkilemesidir. Bununla birlikte Sin’e tapan halk, Ay ile gece periyodunun insanın sezgisel gücünün yoğunlaşma periyodu ile yakın ilişkisinin farkındaydılar.

Yunan mitolojisinde Ay Tanrıçası ve Titan kızı (Hyperion ve Theia ’nın kızı) olan Selene, Güneş tanrısı olan Helios’un kardeşidir. Selene, eski metinlerde bazen bir atın yan eyerinde bazen de kanatlı bir çift küheylanın çektiği bir at arabasında oturmuş bir kadın olarak tasvir edilmiştir. Kimileri, başındaki hilalin bir boğa boynuzunu andırdığını ileri sürerler. Ay tanrıçası Selene ‘nin büyük aşkının tarihte iki farklı biçimde anlatılmıştır. Bunlardan birinde Karya’lı bir çoban diğerinde ise Elis prensi olan Endymion ‘dur.

Rivayete göre Selene, Latmos dağındaki bir mağarada uyurken görüp güzelliğine hayran kaldığı Endymion ‘u ilelebet o şekilde tutması için Zeus’a yalvarır.  Zeus da bu isteği geri çevirmeyerek aynı zamanda oğlu olan Endymion’a ölümsüzlük ve ebedi gençlik bahşeder. Böylece onu sonsuz bir uykuya daldırır. Zeus tarafından Endymion’a ayrıca gözlerini kapatmadan uyuyabilme yetisi de bağışlanmıştır. Böylece her gece Selene, bu yakışıklı çobanı (veya prensi) uyuduğu mağarada ziyaret edip onun güzelliğini doya doya seyreder.

Efsanenin Yunan mitoloji kaynaklarında geçen ve tanrıçanın aşkı Elis prensi olarak anlatılan, Endymion ölür mezarı da Elis ‘tedir.  Burada adı geçen Latmos dağı, herkesin bildiği Bafa gölünün hemen ardında yükselen Beşparmak dağlarıdır ( Milas/ Muğla). Gölün kıyısında ve dağın dibinde, bugün Kapıkırı köyüyle kaynaşmış bir harabe durumundadır. Herakleia antik kenti tam da burada bulunur. Heraklia’da, kentin güney sırtında ise Helenistik dönemde tekrar inşa edilmiş bir Endymion mabedi vardır. Selene ile Endymion ‘un Menai veya Menae (aylar) denen 50 kızı olur ki bunlar Olimpiyat oyunları arasındaki 50 aylık (4 yıllık) süreyi temsil etmişlerdir. Fakat kaynaklarda kızlardan hiçbirinin adı belirtilmez. Selene ‘nin ayrıca Zeus’tan olma en az iki kızı vardır: Pandia (veya Pandeia, “Dolunay”) ve Herse ( veya Ersa, “Çiy”).

Yunan mitolojisinde Ay ile alakalı tanrıçalar (veya sonradan ölümsüzlük bahşedilmiş prensesler) Selene, Bendis, Hekate, Artemis, Hera, Pasiphae ve Leukippid ‘dir. İlk Antik ozanların eserlerinde Ay tanrıçası diye geçen tek tanrıça olduğu için Selene, mitolojik bakımından diğerlerine kıyasla bir önceliğe sahiptir. Kelime olarak “alev, ışık, parlaklık” anlamlarına gelen Yunanca “selas” sözcüğünden türeyen Selene ‘nin mitolojide Mene ve Phoebe olarak geçen iki adı daha vardır. Mene “Ay” demektir, Phoebe ise “saf, parlak” (phoibos) anlamları ile Ay’ın parlak halini ifade eder. Yunan mitolojisinde Phoebe adı, parlak gök cisimleri veya madenlerle ilgili pek çok tanrıçanın, özellikle de Ay tanrıçalarının alternatif adı olmuştur. Ay’ın dolunay evresinde olmadığı zamanlardaki sönük halini tarif eden Hilaeira ‘dır. Phoebe ve Hilaeira, Leukippos’un ikiz kızlarının, yani Leukippidlerin ismi olduğu gibi, Selene’nin de sıfatları veya lakapları olarak kullanılmıştır.

Selene sadece Ay tanrıçası da değildir üstelik Ay enerjisi ile gerçekleşebilecek gelgit, gece, çiy, Ay çarpması, büyü, doğurma, lohusalık vb. tüm olayları veya durumları da yönetir.

Selene Roma mitolojisinde “Ay” anlamına gelen Luna olarak geçer. “Yedi tepeli şehir” Roma’nın iki tepesinde birden bir zamanlar Luna tapınakları bulunuyordu ve yılın belirli birkaç günü Luna bayramı kutlamaları yapılırdı.

Diğer bir mitolojik efsaneye göre Ay tanrısı Artemis veya Diana’dır. Ay tanrısı Yunan mitolojisinde Artemis ve Roma mitolojisinde Diana olarak anlatılır. Artemis adının dokunulmamış anlamına gelen “Artemes” sıfatından türediği söylenmektedir. Pek çok yerde yay ve ok taşıyan bir avcı olarak tasvir edilen Artemis bazı kaynaklara göre Antik Yunan kenti Efes’te, bazılarına göre ise Antik Yunan Adaları’ndan olan Delos ‘ta doğmuştur. “Hedefi vuran” ya da “Gümüş yaylı” gibi sıfatlarla da anılan Artemis vahşi doğanın, doğumun ve bekâretin sembolü olarak kabul edilmişidir. Evlilik çağına kadar kız çocuklarını koruduğuna inanılan Artemis, doğum esnasında ölen annelerin de koruyucusudur. Fakat zaman zaman oklarını insanlara da çevirip acımasız tarafını gösterdiği de olmuştur.

Artemis, Zeus ile Leton’un kızı, Apollon’un kız kardeşidir ve Phoebe olarak da bilinir. Anlatılanlara göre Artemis kardeşinden bir gün önce doğup Apollon’un doğumu sırasında annesine yardım etmiştir. Annesinin çektiği acıyı gören Artemis bunun üzerine evlenmemeye ve bakire kalmaya yemin eder.

Artemis, sarışın, güzel, endamlı, ciddi yüzlü, tanrısal bir bakiredir. Bakireliğiyle bilinen Artemis hayatında asla evlenmeyeceğine dair karar almış olsa da birçok kişini kalbini çalmıştır. Ama içlerinden sadece Poseidon’un  (deniz, deprem, atlar tanrısı) oğlu olan avcı Orion’a âşık olmuştur. Orion’a evlenmeyi düşünecek kadar büyük bir aşkla tutulmuş olsa da kardeşi Apollon buna karşı çıkmış fakat Artemis kimseyi dinlememiştir. Bunun üzerine Apollon Artemis’e bir oyun oynar ve kardeşini tuzağa düşürerek Orion’u Artemis’e kendi okuyla öldürtür. Öldürdüğünün aşkı Orion olduğunu öğrendiğinde ise Artemis buna çok üzülür.

Kardeşi Apollon, Güneş’i temsil ederken Artemis ise Ayı temsil eder. İkisi de yayla silahlanmıştır ve iyi birer nişancıdırlar. Kullandıkları oklar Güneş ve Ay’ın ışınlarının sembolüdür. Artemis kızlık, kadınlık ve analık olarak dişiliğin üç dönemini de temsil ederken sonradan birçok mitolojik ve astrolojik motifin kaynağı olmuştur. Efes’teki Artemis Tapınağı, Dünya’nın Yedi Harikasından biriyken aynı zamanda İlk Çağ’ın en önemli merkezlerinden birisi kabul edilmiştir.

Mitolojik verilere göre Selene, Helios ‘un kız kardeşi olduğuna göre, Apollon’un kız kardeşi Artemis’in de Selene’nin yerine geçmesi, bu özdeşleşmenin mantıksal bir uzantısıdır. Karya kökenli olduğu düşünülen Hekate ise daha çok Ay’ın gizemli ya da karanlık taraflarıyla alakalı görünür. Örneğin üç yol ağızlarında kurulan tapınaklarında, Ay’ın gökte daracık bir hilal şeklinde belirdiği, neredeyse görünmediği zamanlarda, türlü kötü etkilerden korunmak adına insanlar tarafından Hekate’ye yiyecek sunusu yapıldığı görülmektedir.

Burada esasında masum ve bakire Artemis’le Ay’ın hilal fazına dikkat çekilmiştir. Anadolulu ana tanrıça Efesli Artemis ile dolunay fazı ile olgun bir kadın figürü ile karşılanırız. En son olarak son dördün fazını anlatan Hakete ile de bilge bir kadın figürü yansıtılmak istenmiştir. Bu üç ayrı mitolojik anlatımla kadının bakirelikten kadınlığa doğru yaşadığı dönüşüm anlatılmıştır.

Mısır Mitolojisinde anlatılan Ay Tanrıçası İsis’in hikâyesi ise şu şekildedir;

İsis, aslında Mısırlılar tarafından “Aset” ya da “Eset” diye bilinen tanrıçanın Yunanca ’daki karşılığıdır. Yunanlılar İsis’i kendi tanrıçalarından Demeter, Hera ya da Selene ile birleştirmeyi seçmişlerdir. İsis, Roma’da da önemli bir tanrıça olarak bilinir.

İsis kuşkusuz Mısır tanrıçaları içinde de önemli bir yer tutmaktadır ve birçok farklı tanrıçanın özelliklerini de zamanla kendinde toplamıştır. Mısırlıların İsis’e tapınmaya ilk olarak Kuzey Mısır’da başladığı düşünülmektedir. Ancak Osiris ile evlenmesiyle birlikte Osiris-İsis-Horus üçlüsü Mısır’da oldukça popüler olmuş ve İsis’in önemi daha da artarak tapımı Mısır’a yayılmıştır. İsis bütün Tanrıça özelliklerinin yanı sıra aynı zamanda yaşayan bilge bir kadındır.

Mitolojiye göre, Tahta geçmeyi arzulayan Seth, kardeşi Osiris’i yok etmek için bir plan hazırlamıştır. Bu plana göre Seth, Osiris’in ölçülerine göre bir sandık hazırlatır ve sandığı değerli taşlarla süsletir. Büyük bir yemek verip Osiris’i de davet eder. Osiris olacaklardan habersiz davete katılır. Yemek sonunda Seth, insanlara muhteşem taşlarla bezenmiş sandığı sunar ve kimin ölçüleri sandığa uyarsa sandığın sahibinin onun olacağını söyler. Bu teklif karşısında sabırsızlanan davetliler hemen denemek için sırayla sandığın içine yatar.  Sonunda sıra Osiris’e gelmiştir. Osiris yatar yatmaz Seth sandığı çitiletir ve eritilmiş kurşunla lehimler. Osiris’i hapsettiği sandığı Nil nehrinin sularına bırakır. Bu şekilde Osiris’ ten kurtulacağını ve hüküm süreceğini ummaktadır. İsis, bu hain tuzağı duyunca, üzüntüsünden saçlarını keser, elbiselerini parçalar ve çaresizce Osiris’in kapatıldığı sandığı aramaya başlar. Sonunda öğrenir ki Osiris’in kapatıldığı sandık, Fenike’de karaya vurmuştur.

Sandığın karaya vurduğu yerde ise bir anda süratle büyüyen bir ağaç belirir ve sandığı gövdesinin içine alır. Byblos Kralı Malkandros, bu ağacı gördüğünde hayran kalır ve ağacı kestirerek sarayına sütun olarak diktirmeye karar verir. Bu olay İsis’in kulağına gelmiştir. İsis durumu anlar ve Malkandros’un sarayına Astarte’nin çocuğunun dadısı olarak girer. İsis zaman içinde çocuğu ölümsüzleştirmek ister ve bu amaçla çocuğu ölümsüzlük ateşine batırır. Bunu gören kraliçe durumu yanlış anlar ve çığlıklar atarak İsis’i engeller. Bu olay üzerine İsis artık kendini tanıtmak zorunda kalır. Dadının tanrıça İsis olduğunu anlayan Kral Malkandros ağacın gövdesini açar ve içinden sandığı İsis’e takdim eder.

İsis sandığı vatanına geri getirdikten sonra, Buto şehrine, oğlu Horus’un ziyaretine gitmek ister ve sandığı güvenli zannettiği bir yere saklayarak bırakır. Gece dolunayda avlanan Seth, sandığı bulur ve Osiris’in bedenini tanır. Bunun üzerine, Seth Osiris’in bedenini on dört parçaya ayırır ve bu parçaları Mısır toprakları üzerine dağıtılmasını sağlar.

İsis Osiris’i bıraktığı yerde bulamayınca durumu öğrenir ve papirüs ağacından yapılma bir tekneye binerek bütün Mısır’ı dolaşıp Osiris’in bedeninin parçalarını toplar. Osiris’in parçalarını her bulduğu yerlerde bir tapınak inşa eder. Bu yüzden Mısır’ın birçok yerinde, her birinin içinde Osiris’in cesedinin bulunduğu söylenen tapınaklar bulunur.

İsis öte yandan oğlu Horus’u büyüten yalnız bir annedir, bu bakımdan da Meryem ikonografisinin temeli olduğu düşünülmüştür. İsis, Horus ile yeniden doğmayı anlatırken; İsa, Meryem ile aynı ikonografi ile bir Puer Aeternus’a (sonsuz çocuğa, büyümeyen çocuğa) dönüşmüştür. Toplumun büyümeyen çocukları da yine İsisleri’ni bekler olmuşlardır. İsis, Ana Tanrıça olarak şifacı, iyileştirici güce sahiptir. Gerçi diğer Mısır tanrısı Ra kadar güçlü olmasa da İsis aynı zamanda önemli bir büyücüdür.

Başka bir efsaneye göre İsis Ra’nın gücüne sahip olmak ister ve bunun üzerine bir plan yapar. Ra’nın hiçbir zaman sırrını ve özellikle de gizli ismini vermediğini bilen İsis, zaman geçip yaşlılığında Ra uyurken ağzından akan tükürüğü bir kapta toplar ve tanrının üzerinde gezindiği topraklarla bunu karıştırır. Bu karışımı önce bir yılan şekline sokan İsis, sonra da sihir kullanarak yılanı bir oka dönüştürür. Daha sonra da yaptığı bu oku alarak ve Ra’nın ertesi gün geçeceği yol üzerinde bir yere bırakır. Ra, yoldan geçerken bu oka rastlar ve ok bir anda yılana dönüşerek Ra’yı bacağından sokar. Zehrin bütün vücuduna yayıldığını hisseden Ra hiçbir çare bulamaz ve kendisi kadar güçlü olduğunu hissettiği bu gücün karşısından ne yapacağını şaşırır. Hiçbir tanrının çare bulamaması üzerine İsis ve Ra’nın gizli olan adını söylemesi karşılığında kendisini iyileştirebileceğini söyler. Ra önce razı olmaz fakat durumu kötüleşince çaresiz kalarak farklı sıfatlarını söyleyerek İsis’i kandırmayı dener. Ancak İsis bunlara kanmaz ve ısrarcı tavrını sürdürür. Sonunda Ra, diğer tanrıların bakışlarından uzak bu adı kalbinden İsis’in kalbine gönderir ve İsis de onu iyileştirir. Böylece İsis artık tanrıçaların ve tanrıların en kuvvetlisi olmuştur.

İsis alnında bir yılanla betimlenmiştir ve bu sembol yeniliği ve doğuşu ifade etmektedir. İsis birçok sembolle ilişkilendirilmiştir; taht, Ay, Güneş gibi sembolleri de taşıdığı olmuştur. İsis, bilinçdışında her zaman var olan, sesini her zaman duyabileceğimiz en gerçek Tanrıçalardan biridir. Mısır halkı Nil nehrinin suyu çoğalsın ve bereket getirsin diye İsis için şenlikler düzenleyerek tanrıçalarından yardım dilerdi.

Astrolog Nurgül DÜZENLİ