URANÜS MİTOLOJİSİ

 

 

URANÜS MİTOLOJİSİ

1781 yılına kadar Güneş ve onun dışında altı planetin varlığı biliniyordu. Önceleri kuyruklu yıldız olduğu düşünülen Uranüs’ün daha sonra gezegen olduğu anlaşıldı. İnsanoğlunu tıpkı kendine has bir biçimde varlığından haberdar etmişti. Gökyüzündeki seyriyle farkını yine gözler önüne seren Uranüs’ün keşfi ile güneş sisteminin iki kat genişlediği fark edildi. Keşfedildiği dönemde tam da Uranüs e yakışır biçimde Dünya üzerinde devrimler ve başkaldırılar yaşanmıştır.

Astrolojide özgürlüğün gezegeni olarak bilinen Uranüs adını Yunan mitolojisindeki Uronos’tan alır. Yunan mitolojisinde anlatılanlara göre; ‘Her şeyin dayanağı olan Gaia (yer) Khaos’tan meydana geldi. Sonra sevginin temeli bütün varlıkları her şeyi birbirine doğru çeken, birleştiren, hayatı kuran, çoğalma sembolü olan; Eros ( aşk) doğdu.  Khaos’tan Erebos (gece) doğdu. Onlar da birleşerek yerin üst tabakasının ışığı olan Aither ve yeryüzünün ışığı olan Hemera’yı doğurdular. Işık meydana geldikten sonra yaradılış durmadan devam etti.

 

Bunlar olurken Gaia da ölmezlerin yeri olan ve yıldızlarla bezeli bulunan göğü yani Uranüs’ü doğurdu ve ona kendi büyüklüğünü verdi.  Böylece kendisini tamamıyla kaplasın ve içine alsın diye. Ondan sonra Gaia yüksek dağları, ahenkli dalgaları olan Prontus’u (denizi) meydana getirdi. Böylece evren varlık alanında göründükten sonra, onun üstünde yaşanacak ömür süreçleri meydana getirmek için Gaia kendi öz oğlu Uranüs ile birleşti. Onların ilk birleşmesinden Titanlar doğdu. Altısı erkek, altısı dişi olmak üzere on iki tane Titan dünyaya geldi. Ardından Uranos ile Gaia bundan sonra Kyklops’ları doğurdu. Tanrılara benziyorlardı fakat alınlarının ortasında tek gözleri bulunan Kyklops’lar. Bunların yanı sıra omuzlarından bükülmez yüzer kolları sallanan ve sırtlarına ellişer baş dizilmiş olan devler dünyaya geldi. Bunlara da Hekatonehires denildi.

 

Zaman içinde Uranos tuhaf bir duygunun etkisi altında kalarak çocuklarından ürküyor, korkuyor, doğdukça onları tutuyor, yerin derinliklerine atıyor ve oraya hapsediyordu. Bu harekete Gaia önceleri bir şey demese de sonra kızdı ve kocasından yaptıklarının öcünü almaya karar verdi. Göğsünden parlak çeliği çıkardı, onunla keskin bir tırpan yaptı ve çocuklarını planından haberdar etti. Çocukları bu müthiş fikirden korktular, yalnızca en son doğan oğlu Kronos annesine yardım edeceğini söyledi.

Hiçbir şeyden şüphelenmeyen kocası, derin uykuya varınca, annesi tarafından çağrılan Kronos geldi tırpanla babasını hiç acımadan biçti ve vücudunun kanlı parçalarını denize attı. Babasına ilk tırpanı attığı zaman açılan müthiş yaralardan sızan siyah kandamlaları yere düşünce yenilmez Erinyes (Hiddet), korkunç Geants (Dev) ve Meliades perileri doğdular. Dalgaların üstünde çalkanan et parçalarına gelince, onlardan beyaz bir köpük oluştu ve bu köpükten ilahi bir bakire olan Afrodit doğdu. Sonunda Kronus babasının tahtına geçerek ikinci dönemi yani altın çağını başlattı.’’

Yunan mitinde Uranos, Romalılarda Uranüs olarak anılmıştır. Yunanlarda tanrıların atası olarak bilinen Uranüs kozmik bir güce sahiptir. Göklerin ilk çocuğu olan Uranüs aynı zamanda uzayla ilgili olarak da tasvir edilir. Yıldırımlar, gök gürültüleri ile başlayan ilk yağmur ve ardından gelen aydınlıktır. Astroloji’de Uranüs sonsuz döngünün rutini içinde beklenmeyen, umulmayan, tahayyül edilemeyen konuları anlatır. Ulaşmamız gereken evrensel ideali temsil eden Uranüs, insanlarla gökler arasında köprüler kuran bilge tanrıdır.

İnsanlık tarihinin en gelişmiş ve sırrını hâlâ gündemini koruyan Mısır kültüründe gökyüzünün tanrısının adı Nut’ tur. Nut üzeri yıldızlarla bezenmiş bir elbise giyer ve ayakları yere basar halde tüm vücuduyla öne doğru eğilerek yeryüzünün üzerinde bir köprü oluşacak biçimde elleriyle yeryüzüne dokunur ve simgesel olarak dünyanın ve insanlığın üzerinde duran gök kubbeyi oluşturur.

Babil’de aynı tanrı Anu adıyla karşımıza çıkar. Babil dilinde isminin tam karşılığı “Gökyüzü” demektir. Metinlere göre Anu; “Baş yaratıcı tanrıdır, ancak ölümlülerin kavrayabileceklerinin ötesindedir”. Bu tanrının transandantal olma özelliğine paralel olarak resimlerine veya heykellerine çok nadiren rastlanır. O diğerleri gibi insansı zaaflar göstermeyen göksel bir tanrıdır. O diğer tanrılar ortaya çıkmadan daha önceleri var olan gücün sembolüdür, gökyüzü aslında onun silueti ve resmiydi.

Diğer bir mitolojik efsaneye göre Yunanlarda Prometheus da Uranüs ile özdeşleştirilir.

Adı “önceden gören” anlamına gelen Prometheus, titanların soyundan gelmektedir. Yunan mitolojisine göre; çok önceleri Dünya’ya Tanrı Titanlar (Devler) egemenmiş. Daha sonra Zeus ve diğer tanrılar, Titanlarla savaşıp onları dünyadan kovmuşlar. Ancak bu savaştan önce iki Titan, yani Klymene ve İapetos evlenip hepsi çok güçlü, zeki, özgürlük tutkunu dört çocuk sahibi olmuşlar. Bunlardan biri de Prometheus’dur bazı kaynaklarda Gaia’nın oğlu olduğu söylenmektedir. Bu dört genç Titan, Zeus’u kesinlikle tanrı ve reis olarak kabul etmiyormuş. Prometheus akıllı davranarak Zeus’un gözüne girmeyi başarıp Olympos’taki ölümsüzlerin arasına alınmış. Aslında bu onun Zeus’tan atalarının öcünü alabilmek için kurnaz bir planıymış.

Efsaneye göre Zeus, itaat etmediği için Prometheus’a çok kızıp, onun balçıktan var ettiği ve sevip değer verdiği insanları cezalandırır. En önemli silah olan “Bilgi Ateşini” insanlıktan saklar çünkü insanların, kendine karşı ayaklanmalarından ödü kopuyordur. Ama tahmin edemediği bir şey olmuş ve Prometheus, ağır bir suç olduğunu bile bile, bu bilgi ateşini insanlara götürmeye karar vermiştir. Böylece insanlar gerçekleri görüp, zalim Zeus’a başkaldırabileceklerdir. Bir sabah erkenden, ateşe çok benzeyen “Narteks” çiçeğini yanına alıp, yola çıkar. Nöbetçilerin uykuda olduğu Tanrıların yaşadığı İda dağındaki ateşe ulaşır. Hemen gizlice bilgi ateşini alıp, yokluğu fark edilmesin diye yerine narteks çiçeğini koyar ve bilgi ateşini götürüp insanlara ulaştırır. Artık bu ateşi söndürmeden korumak insanların görevidir. Prometheus, böylece Zeus’tan da intikamını almıştır.

Zeus bunları öğrenince çıldırır ve Prometheus’a korkunç bir ceza vererek onu Kafkas Dağları’nda büyük bir kayaya zincirler. Her gün bir kartal gönderirip Prometheus’un karaciğerini ona yem eder. Gece olunca karaciğeri yeniden oluşturur ve yenilenen karaciğer de tekrar kartalın ertesi günkü yemeği olur. Bu bitmeyen bir işkence  Heraklesin (Herkül)   Prometheus’u kurtarması ile son bulur.

Astrolog Nurgül DÜZENLİ