VENÜS MİTOLOJİSİ

Güneş ve Ay’dan sonra gökyüzünün en parlak gezegeni olan Venüs, Dünyadan bakıldığında Güneş’in önünde seyrettiği zaman “Sabah Yıldızı”  Güneş’i geçtiğinde de  “Akşam Yıldızı” olarak anılır. Astrolojide dâhil olmak üzere pek çok eski metinde aşkın gezegeni olarak tanımlanmıştır. Bütünlüğe kavuşmayı ve farklılıkları bir araya getirmeyi anlatan Venüs, çelişkileri de içinde barındırır. mitolojide bir tanrıça ile temsil edilen gezegendir.

Venüs Yunan mitolojisinde Aphrodite, Roma mitolojisinde Venüs, Babillerde İştar olarak geçer. Afrodit kelime anlamı olarak “Denizköpüğünden Doğan” demektir. Genellikle Aphrodite Anadyomene “denizden gelen köpükten doğan” olarak da anılmaktadır.

Başlangıçta Dünya Uranüs (Gök Tanrısı) ile Gaia (Yer Tanrıçası) tarafından yönetiliyordu. Uranüs oğlu Satürn (Kronos) tarafından hadım edilerek cinsel organı yeryüzünün çeşitli yerlerine saçıldı. Bu parçaların bazıları Okyanusa düşerek Venüs’e hayat verdi, Yunanlıların Aşk Tanrıçası Afrodit (Roma mitolojisindeki Venüs) büyük bir dalganın üzerinde bir deniz kabuğunun içinde denizköpüğünden meydana geldi. Kıbrıs kıyılarına vardıktan sonra Mevsimler (Horalar) tarafından giydirildi ve süslendi. Zaman tanrıları olan Horalar Aphrodite’ i güzelce yıkayıp vücudundaki tuzlu deniz suyunu temizlediler. Uzun saçlarını örüp başını altın bir taçla süslediler, üzerine tülden süslü elbiseler giydirip, boynuna kıvılcımlar saçan kolyeler taktılar. Daha sonra onu Olympos’a çıkardılar. Olympos’taki tanrılar bu güzeli görünce hayranlıklarını gizleyemediler. O günden sonra Aphrodite güzellik ve aşk tanrıçası olarak Olympos’ta diğer tanrı ve tanrıçalarla birlikte yaşamaya başladı.

Aphrodite güzelliği ile sadece tanrıların değil insanlarında gönlünü fethetmişti. İnsanların kalplerine sevgi ve aşk tohumları serpiyor onlara neşe ve sevinç veriyordu. Diğer yandan kimi zaman bu neşe ve sevinç aşk acısına da dönüşebiliyordu. Güzel tanrıça gücünü sadece insanlar ve tanrılar üzerinde göstermezdi. O tüm tabiata söz geçirebiliyordu. Tek bir tatlı bakışıyla kudurmuş dalgaları sakinleştiriyor, nefesi ile deli gibi esen rüzgârları dindirebiliyordu. Yeryüzünde her şeyi o diriltir, o canlandırırdı. Kurumuş çiçeklere tekrar can verir, dünyayı süsler, güzelleştirirdi.

Anlatılanlara göre nedeni ve nasıl olduğu belli olmasa da Afrodit, ateşin ve zanaatkârların tanrısı Hephaistos’ la evlenir. Ancak güzel tanrıça, savaş tanrısı Ares ile Hephaistos’ un yatağında gizlice sevişerek onu aldatır. Her şeyi gören Güneş tanrısı Helios ise bunu hemen Hephaistos’ a bildirir. Bu acı haberi duyan topal tanrı demir ocağına gider ve kırılmaz, çözülmez zincirden bir ağ örer. Bu ağı yatağına tuzak kurmak için kullanan Hephaistos, evinden Lemnos’a doğru yola çıkar. Pusuda Hephaistos’ un gittiğini gören Ares ise hemen Afrodit’in yanına gider. Afrodit ve Ares sevişmek için yatağa uzandıklarında birden ağ üzerlerine kapanır. Uğraşsalar da ağın içinden kurtulamazlar.

Ares’ in eve girdiğini gören Güneş tanrısı Helios ise Hephaistos’ a hemen söyler gördüklerini. Lemnos’a varmadan geri döner topal tanrı. Yüreğinde acılarla olanı biteni anlamaya çalışırken bu rezilliğe tanık olsunlar diye bütün tanrıları evine çağırır. Zeus’a verdiği değerli hediyeler kendisine verilmediği müddetçe karısını serbest bırakmayacağını ilan eder. Bu olaydan iğrenen Zeus ise bu işe karışmayacağını söyler.

Tanrıçayı çıplak olarak gören ve ona âşık olan Poseidon ise onunla evlenmek ister ve Ares’ e karşı diş bilemeye başlar. Kıskançlığını gizleyerek, Hephaistos’ a acımış gibi yaparak “ İstenen hediyeleri getirmesi için Ares’ e serbest kalışına karşılık ben kefil oluyorum!” der ve ekler “Ancak bunu yapamazsa, Afrodit ile evlenerek borcumu ödemeye şimdiden hazırım.” der.

Bu şekilde özgürlüğüne kavuşan Ares Trakya’ya, tanrıça ise yıkanıp tekrar bakireliğini kazanacağı Paphos’ a gider. Afrodit’in savaş tanrısı Ares’ le birleşmesinden Phobos (bozgun) ve Deimos (korku) ve Harmonia (uyum) doğar. Bu çocukların Afrodit’in olumlu ve olumsuz yanları ile çelişkileri simgelediği düşünülmektedir.

Eski Yunan anlatılarında Olympos’un üç tanrıçası (Hera, Athena ve Afrodit) arasında düzenlenen ve kazananın da altın bir elmayla ödüllendirileceği güzellik yarışmasından bahsedilir. Efsaneye göre Zeus güzellik yarışmasına hakemlik yapması için Troya’lı Paris’i seçer. Üç güzel tanrıça, genç adama reddedilmesi imkânsız şeyler vaat eder ancak Paris Afrodit’in vaat ettiği güzeller güzeli Helena’nın aşkını seçer. Bunun sonucu olarak da Helena’nın aşkıyla yanıp tutuşan Paris Sparta’ ya giderek Helena’yı kaçırır. Böylece büyük Truva Savaş’ı başlamış olur.

Bir diğer önemli efsane de Venüs ve Adonis ile ilgilidir. Zaman zaman kıskançlık ve öfke duyguları ile intikam alma peşine düşen Afrodit, Kıbrıs kralının kızı Smyrna’ nın kendinden daha güzel olduğunu ilan etmesi üzerine intikamını almak için Smyrna’ yı kendi babasına aşık etmiş ve Kral’ın bunu öğrenmesi ile kızının başını kılıçla kesmesine sebep olmuştur. Afrodit, kralın kızını ölümünden sonra Myrra (sarı sakız) ağacına dönüştürür. Birkaç ay sonra ağacın içinden Adonis adı verilen bir çocuk çıkar. Çocuğun güzelliğinden etkilenen Afrodit onu alıp büyütmesi için Persephone’ ye emanet eder. Ama Persephone çocuğu geri vermek istemez. Aralarında çıkan tartışmaya tanrılar bir çözüm getirir ve Adonis’in 6 ay Afrodit’in 6 ay Persephone’ nin yanında kalmasına karar verirler. Efsaneye göre Adonis, Persephone’ nin yanına yeraltına indiğinde yaz biter, yeryüzünde kış başlar; yeryüzüne çıktığında toprakların bereketi tekrar gelir ve ilkbahar olur.

Babil mitolojisinde Venüs Ishtar olarak geçer.  Efsaneye göre Aşk tanrısı Ishtar, aşığı Tammuz’ un ruhunu bulmak için yeraltına yolculuk yapar. Ancak cehennemin bekçileri tarafından tutsak alınır. Ölüm kraliçesinin karşısına çıktığında tıpkı bir et parçası gibi askıdadır ve sanki ölüdür. Sonunda diğer tanrıların istekleri üzerine kurtarılır ve bunun üzerine kendisine “Cennet Kraliçesi” adı da bağışlanır.

 

 

Astrolog Nurgül DÜZENLİ